Mevcudu Muhafaza

Seçim sonrasında yaklaşık 4.5 yıllık seçimsiz bir döneme geçeceğimiz, asıl hedeflememiz gereken ekonomi ve refaha yöneleceğimiz ümidiyle beklediğimiz günler maalesef beklediğimiz rahatlığı bize getirmedi.

Belirsizlik ortamının devam etmesi, geçen hafta yazdığım gibi Hükümetin ve devamında Merkez Bankasının ellerindeki neredeyse tüm cephaneyi harcaması, bir türlü seçim havasından çıkıp geçim havasına giremememiz piyasada ve hepimizde endişeleri arttırdı.

Çare üretim, inovasyon, katma değer sağlayacak üretim modeli, markalaşma vs demekle birlikte, siyasi otoritenin finans kesiminin taleplerini hemen karşılayıp reel sektöre yönelik hazırlıksız bir hava hissi verecek şekilde açıklamaların yer aldığı Bakan açıklamaları kafaları çok karıştırdı.

Hükümetin borçlanmaya, krediye dayalı ve patlamak üzere olan balon durumunda sistemi devam ettirme stratejisi -maalesef- devam etmektedir.

Bu tür dönemlerde, para bir anda piyasadan çekilir, bankalara park eder, üretime ve hatta tüketime bile gitmez, beklentilerin bozulması sebebiyle insanlar temel ihtiyaçlarını bile ertelemeye başlar, insanlar “aman mevcudumu koruyayım” psikolojisiyle hareket etmeye başlarlar. Nitekim 2018 Haziran ayından bu yana şiddetli şekilde bu havada yaşıyoruz.

Ekonomik sıkıntıların bu kadar şiddetli hissedilmesinin sebebi, firmaların ve kısmen de hane halkının aşırı borçlu olmasından kaynaklanmaktadır. Kamu kesimi krize nispeten az borçla girmiş olmakla birlikte özel sektör borcu çok yüksek olunca sonuç gerçekten çok tahrip edici olmaktadır.

Firmaların ağırlıklı kredi talepleri mevcut borçlarını döndürmeye yönelik hale gelmiştir. Süreçte, yeni yatırım yapamayan hatta mevcut yatırımları durdurmak zorunda kalan firmalarımızın personel çıkartmak zorunda kalacakları, bu durumun da sosyal ve siyasi sonuçları ağır olacak olan işsizliği arttıracağı açıktır.

İki yıldan fazla süredir çeşitli mecralarda (gazete, internet siteleri) yazdığım ve dile getirdiğim gibi, firmalarımızın mümkün olduğu kadar borçlanmaması, borçlanmak zorundaysa eşit taksitli ve işin özelliğine uygun en uzun vadelerle işlem yapması, döviz borçlarının tasfiyesi, dövizli işlem yapmak zorunda olanların bankalarda çeşitli riskten korunma (Hedging) enstrümanlarını kullanmaları, Rotatif (BCH) kredilerinin eşit taksitli (AET) hale dönüştürülmesi, her firmanın nakit akış projeksiyonunu çok dikkatli şekilde çıkartıp kredilerini ona göre yeniden vadelendirmesi çok acil ve elzemdir.

Görüldüğü kadarıyla, Hükümet, Varlık Fonu vb bir takım enstrümanları kullanarak yüklü miktarda bir dış sermayeyi yatırım ve kısmen sıcak para şeklinde getirmezse çok ciddi bir resesyon (buhran) yaşayacağımız bana göre netleşmiştir. Aksi durum hiç arzu etmediğimiz halde maalesef tek seçenek IMF kapısıdır.