Sosyalist Devlet Olmak

AK Parti hükümetleri ilk göreve geldikleri andan itibaren toplumun ekonomik olarak alt katmanlarında yer alan kesimlerle ilgili şefkat ve merhamet duygularıyla hareket etti ve sürekli onlara yönelik olarak pozitif ayrımcılık uyguladılar.

Ekonomik olarak geri kalmış kesimlerden özellikle belli oranın üzerinde zihinsel ve bedensel engelli vatandaşlarımıza, yaşlı ve ağır hastalıklı insanlarımıza yönelik atılan adımları takdirle anmamak vefasızlık olur.

Devlet tarafından Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Yurt-Kur, Belediyeler vb kanallardan sürekli akıtılan yardımlar söz konusudur. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı bizatihi bu iş için çalışmaktadır.

Dönem dönem bütçeden kendi vatandaşlarımıza yapılacak sosyal yardımlar için ayrılan miktarlara ilaveten Suriye’deki iç savaş nedeniyle ülkemize sığınan muhacirlerin de yükünün binmesi, SGK ödemeleri de dikkate alınırsa bütçemizi adeta sosyal yardım bütçesi haline dönüştürdü.

2018 yılında sosyal yardım kalemleri 50.8 Milyar TL olarak gerçekleşmiş olup 2019 yılında ise 62,1 Milyar TL ye varacaktır. Yararlanıcı sayısı ortalama (4 kişiden) aileleri de dikkate alınırsa 15 milyon kişiye ulaşmaktadır.

Gerek sosyal yardımlar, gerekse Genel Sağlık Sigortası gibi uygulamalarla AK Parti hükümetleri büyük oranda sosyal devlet şartlarında taşıdı, hatta teşbihte hata olmaz, abartmış olmayayım, resmen “Sosyalist Devlet” olduk denebilir.

BU KADAR DESTEK, İYİ BİR ŞEY Mİ?

Bu kadar yıldır devam eden sistemle ilgili muhasebe zamanı geldiğini düşünmemiz gerekiyor. Mevcut durumda, bizzat devletin ilan ettiği rakamlarla, milyonlarca iş aramayan, iş aramaktan vazgeçen, geçimini tamamen sosyal yardımlara yıkan, atıl durumda, pasif bir hayat geçirmeyi bizzat tercih eden bir nesil mi yetiştirdik?

Sosyal yardım politikalarımızın verimliliği ne ölçüdedir? Hedefler ne kadar gerçekleştirilebilmektedir. Klasik tabirle, “insanlara balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek” gerektiği halde, pasif insanları aktif hale getirmek, atıl kapasiteyi verimli hale getirmek hedefimiz yok mudur?

Çalıştıracak eleman arayan işverenlerimizin çektiği sıkıntılarda, bu sakat destek politikası ne derece etkili olmuştur? İnsanlar çalışıp helalinden alın terlerini, emeklerinin bedelini almak yerine neden kahvede pineklemektedir? Bu konu üniversite tezlerine konu olmayı hak etmemekte midir?

Böyle giderse, gerçekten sağlık, yaşlılık vb mazeretleri olanların dışında, tembel, hazır yiyen, sırtını tamamen devlete/sosyal yardımlara yaslamış milyonlarca vatandaşımızın olduğu/olacağı kesindir ama bu gidiş, iyi bir gidiş değildir.